27 Ağustos 2013 Salı

یک قصه بیش نیست غم عشق و این عجب کز هر زبان که می شنوم نامکرر است


فضولی



Nef'i bir gazeli şerhi



1.    gazel
Mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün

Sakın pervÀne bÀl ü per açıp şem’a  yakın olma
Yanar dûşundaki ol şÀl-ı kibrîtî emîn olma
Sakın: yapmaktan çekin, zinhar.
PervÀne: kelebek.
BÀl ü per: farsça da bal, kanat ve per, kuş tüyü anlamına gelir.
Şem’: mum
Dûş: omuz, ense, boyun, sırt.
ŞÀl-ı kibrîti: Kükürt gibi sarı renkli veya yol yol, çizgili olan şal.
Emîn: şüphesi olmayan, güvenli, tehlikesiz.
Ey kelebek sakın, kanadını açıp muma yaklaşayım deme. Omuzundaki o (sarı, yol yol) kibriti şal yanar. Bunun yanmamasından emin olma.
Normal hayatta her zaman kelebekler mum işiğina doğru giderler, onun etrafında dönerler ve sonunda da mum ateşi ile yanarlar. Aşk da böyledir. Her ne kadar uzaktan güzel görünse de ona yaklaştığın zaman, seni yakmaya başlar. Şair burada aşığın sonunu biliyor. Bu yüzden de pervaneyi yani aşığı aşka yaklaşmaktan sakındırıyor. Bu aşk, bu ateş beni yakmaz diye emin olma, aşk seni de yakar ve öldürür diye uyarıyor; ama tabi ki aşık bunları dinleyecek birsi değildir.
Kibriti sözcüğü, kibriti de akla getiriyor.
Pervane, bal ü per, şem’, yanmak, kibrit sözleri arasında tenasüp sanatı var.
Fillin önde gelmesi ile şair sakınmak için vurgu yapıyor. Düşündeki sözcüklerin, d, ş, k harfleri kelebeğin omuzundeki tuylerin çok ve gür olduğunu akla getiriyor.
Nef’i.s.12
Dâim dolaşub gezme ser-i kûyunu yârın
Bilmez misin ol âfet-i devran ne belâdur.
sevgilinin mahallesinde sürekli dolaşarak gezme, o dönem afeti nasıl bir belâ olduğunu bilmez misin?
Burada da şair aşığı, sevgiliden ve aşktan uzak olmasını istiyor. Ve aşığı uyarıyor.

PerîşÀn olma ey gül bülbülün Àh u enîninden
NiyÀz-ı bülbül-i zÀrı götürmez nÀzenîn olma
PerîşÀn: zavallı, dağınık, düzensiz, karmakarışık.
Enîn: inilti, inleme.
NiyÀz: dua, yalvarma, yakarma.
ZÀrı: inleme, zar zar ağlama.
Götürmez: dayanmaz, katlanmaz, tahammül etmez.
NÀzenîn: cilveli, nazlı, nazlı yetiştirilmiş.
Ey gül, bülbülün ahından ve iniltisinden perişan olma. Zar bülbülün yalvarmasını tahammül etmeyen nazenin olma.
Bülbül her zaman güle aşıktır ve onun etrafında dolanır ve öter. Şairler ise gülü sevgiliye ve bülbülü ise aşığa benzetirler. Aşıklar her zaman izhar-I niyaz ederler ve sevgililer ise naz.  Bu beyitte şair sevgiliye aşığın elinden perişan olmamasını ve aşığın niyazının götermesini istiyor. Çünkü aşıkların niyazı olmasa sevgilinin nazının önemi olmaz. Aşık sevgiliye muhtaçtir ve sevgili aşığa müştak. Gülün perişan olması perişan anlamından başka, gülün açılıp ta yapraklarının her birisinin bir yere gitmesini de çağırıştırıyor.
Fiilin önde gelmesi ile şair anlatmak istediği şeye vurgu yapıyor. Gül, bülbül, naz, nazenin, ah, enin kelimelerin tekrar olması sanki aşık ve maşukun ilişkisinin birbirine bağlı olduğunu çağırıştırıyor.
Şair açık istiare yolu ile güldün, sevgiliyi ve bülbülden, aşığı kasdetmiştir.
Gül, bülbül arasında tenasüp sanatı var.

Tutalım gözü açıklardan olmuşsun behey zÀhid
HudÀ settÀrdır ta’n etme rinde ‘eyb-bîn olma
Tutalım: farz edelim, varsayalım.
Gözü açık: uyanık, becerikli.
Behey: çıkışma, azarlama bildirmek için kullanılan bir ünlem.
ZÀhid: dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklrını yerine getiren, dindar.
HudÀ: Tanrı, Allah.
SettÀr: allah’ın sıfatlarından biri, örten, kapayan, gizleyen.
Ta’n: kınama, suçlama, yerme, mızraklama.
Rind: dünyayı umursamayan, sade, gösterişten uzak yaşayan bir insan, gönül adamı.
‘eyb-bîn: ayıpları, kusurları, noksanları gören.
Ey zahit! Tutalım ki sen uyanıklardan olmuşsun, behey! Allah suçları örtendir, rindi kınayan ve onun ayıplarını gören olma.
Divan edebiyatında sıkça geçen konulardan birisi rind-zahit çatışmasıdır. bilindiği üzre rind, gönül ehli, dünyaya pul kadar değer vermeyen, güzelliklerle acıları aynı gören, olayın görünüşünü değil arkasındakileri değerlendiren kişidir; Zahit de rind tanımının neredeyse tersidir, kaba sofudur, dini emir ve yasaklarını sorgulamadan yargılamadan katı bir şekilde uygulayıp günah olabilir diye sevapdan kaçan şekilci zihniyettir. bu ikisinin çatışması sıklıkla şiirlerde görülür.
Fiilin mısranın önünde gelmesi ile şair vurgu yapıyor. Söyliyor ki tutalım ki yani biz böyle farz etsekte bu beyan ile aslında zahidin gözü açık olmadığına vurgu yapıyor. Ve Huda settardir kelimesi ile de hem zahide ve hem rine söylüyor. Rindin ayıplarını yaptığı gibi Ey zahit seninde aybın var onları da yapmıştır diye söylüyor. Sihr-i hilal sanatının tarifi farklı da olsa yani ilk mısranın son harfi ama bana göre burada bir sihr-i hilal sanatı var.
Gözü açık olma, uyanıklıktan kinayedir; çünkü bu kelimenin asıl anlamı değil de mecaz anlamı kasdeilmştir.

Baki'den bir gazel



Baki
ilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
Zülfüñe bend eyle ben mecnûnı didüm dil-bere
Didi kayd itdüm seni dîvâne geçdüñ deftere

Bâgda âb-ı revân üzre dökilür berg-i bîd
Cûylar dîdâruñuñ reşkiyle düşdi hançere

Dil lebüñ yâkûtına iksîr ile vasl olmadı
Nakd-i ،ömrin harc idüp varın çüritdi cevhere

Âh kim ol serv-i bâlânuñ irişmez gûşina
Gerçi kûyında olan feryâdum irdi göklere

Sûret itdüñ şi،rüñi girdüñ nigâruñ göñline
Bâkıyâ bu nakş ile sen  sikke kazduñ mermere



irtibat

farsosmanlica@gmail.com

17 Ağustos 2013 Cumartesi

yardımcı

Yazmakta olduğunuz kitaplarda, tezlerde, ödevlerde Farsçadan Türkçeye ve Osmanlıcadan Türkçeye, Türkçeden Farsçaya gerek nesir gerek şiir eski ya da yeni metinlerde yardımcı olabiliriz.

Ela ya eyyühe’s-sakì



[Mefâèîlün Mefâèîlün Mefâèîlün Mefâèîlün]



1   ElÀ yÀ eyyühe’s-sÀúì edir keésan ve nÀvilhÀ
Ki èaşú ÀsÀn nümÿd evvel velì üftÀd müşkilhÀ

2   Be-bÿ-yi nÀfeì k’Àher ãabÀ z’Àn turre bigşÀyed
Zi tÀb-ı caèd-ı müşkìneş çe hÿn üftÀd der dilhÀ

3   Be-mey seccÀde rengìn kün geret pìr-i mugÀn gÿyed
Ki sÀlik bì-haber nebvet zi rÀh u resm-i menzilhÀ

4   MerÀ der menzil-i cÀnÀn çe emn ü èayş çün her dem
Ceres feryÀd mìdÀred ki ber-bendìd mahmilhÀ

5   Şeb-i tÀrìk u bìm ü mevc-i girdÀbı çünìn hÀ’il
KucÀ dÀnend hÀl-i mÀ sebük-bÀrÀn-ı sÀhilhÀ

6   Heme kÀrem zi hod kÀmì be-bed-nÀmì keşìd Àòer
NihÀn key mÀnedÀn rÀzì kezÿ sÀzend mahfilhÀ

7   Huøÿrì ger hemì òÀhì ez u ġÀyeb meşev ÓÀfıô
     Metì mÀ talúa men tehvì da‘-ıd-dünyÀ ve ahmelhÀ

١        الا یا ایها الساقی ادر کاسا و ناولها
که عشق آسان نمود اول ولی افتاد مشکلها

٢   ببوی نافۀ کاخر صبا زان طره بگشاید
ز تاب جعد مشکینش چه خون افتاد در دلها

٣   به می سجاده رنگین کن گرت پیر مغان گوید
که سالک بیخبر نبود ز راه و رسم منزلها

٤   مرا در منزل جانان چه امن عیش چون هر دم
جرس فریاد میدارد که بربندید محملها‌

٥   شب تاریک و بیم موج و گردابی چنین هایل
کجا دانند حال ما سبکباران ساحلها

٦   همه کارم ز خود کامی ببدنامی کشید آخر
نهان کی ماند آن رازی کز او سازند محفل‌ها

٧   حضوری گر همی‌خواهی از او غایب مشو حافظ
متی ما تلق من تهوی دع الدنیا و اهملها



1. Sâkî, döndür kadehi, herkese sun, bana da ver. Çünkü aşk, önce kolay göründü ama sonradan çok müşküller meydana geldi
2. Sabah yeli, misk kokusu almak ümidiyle sevgilinin alnına dökülen saçları açınca o güzel kokulu saçların kıvrımlarından yürekler ne kanlara boyandı!)
3. Pirimugan, sana “Seccadeyi şaraba boya” derse çekinme, dediğini yap. Çünkü yol ehli, konakların
4. Sevgiliye giden yolun konaklarında nasıl istirahat edebilir, nasıl zevk ve safaya dalabilirim? Çan, yükleri bağlayın diye feryat edip durmakta.
5. Kapkaranlık bir gece… dalga korkusu ve bu derece dehşetli bir girdap. Sahilde rahat rahat yolculuk edenler, halimizi nerden bilecekler?
6. Sevgilinin muradını gözetmeden kendi dileğime uyup yaptığım her iş, beni rusvay edip gitti;nihayet adım kötüye çıktı. Zaten meclislerde söylenip duran sır, nasıl olurda gizli kalır ki?
7. Hafız, daimi bir huzura ermek, sevgiliye vâsıl olmak istiyorsan ondan gafil olma. Sevdiğine ulaşınca da artık dünyayı bırak, âlemi terk et.